Yazıp yazıp siliyorum…

Ne zaman Eskişehirspor ile birkaç kelam etmeye kalksam içimde beni durduran, yapma dedirten bir his çöküyor omuzlarıma.

Çünkü kimle kavga ettiğimizi bilmediğimiz bir yarışın içinde savruluyor, kendi kendimizi daha çok üzüyor, daha çok geriyor ve biliyorum ki tek fayda sağlayamadığımız yazılar, konuşmalar yapıyoruz.

O yüzden bu yazının pek bir karşılığı olduğunu düşünmüyorum. Ancak içimde olanları belki de biraz yüzeysel olarak anlatmaktan geri duramayacağım.

Bazılarımız için Eskişehirspor gündelik hayatın öncelikli yerinde…

Kimileri içinse herhangi bir yerde duruyor.

Öyle garip bir açmazdayız ki, önceliği Eskişehirspor olanlar, Eskişehirspor’u öne almayanları anlamıyor. Eskişehirspor’a kayıtsız kalanlar ise onunla nefes alabilen ve bu gidişe isyan edenleri anlamıyor. Belki de anlamak istemiyor, bilemeyiz!

Çünkü gözümüzün önünde bir şeyler yitip giderken, adım adım karanlığa doğru yol alırken yani aslında olağanüstü bir durum varken bunun rutin, sıradan bir gelişme gibi yaşanıyor olması, sanırım bizim için hazmedilmesi zor bir şehir sorunudur.

Yıllarca haklılık ile mutluluk arasında tercih yapmak zorunda bırakıldık.

Haklı olmayı seçeceğiz diye mutluluktan nasibimize düşeni hep feda ettik.

Ama bugün haklılığın değil mutluluğun pençesindeyiz…

Biraz olsun, az bir şey olsun, haklı haksız kısmını bir kenara bırakıp mutlu olalım istiyoruz.

Mehmet Şimşek’te istiyor bunu, başka bir yönetici de, sosyete simitçisi de istiyor, bende istiyorum, o da, diğerleri de istiyor.

Fakat birileri istemiyor gibi hissediyor, birileri mutluluğu bize reva görmüyor düşünecek kadar paranoyak ruh hallerine giriyoruz.

Çünkü mantık ile duygu savaşında,

Gelenekle gerçeklerin kavgasında,

Ruh ile bedenin mücadelesinde bile 3 puan alamıyoruz.

Haklılığın peşine düşenler FK hayallerini daha rahat öne sürüyor.

Gerçekçiliğin kavgasını verenler gidilen yola sınır koyuyor.

Ruhu ile kavga edenler beden ayakta kalmalı diye gelenekleri reddediyor.

Ne zordur olmaz deyip de gerçeklerle mücadele edecek bir argüman bulamamak!

Ne zordur bir geleneğin bir ömrün köklerine saklı ağacı budayamamak!

Ne zordur çaresizliği değiştiremeyip önüne çare diye olmazları sürükleyenlere kafa tutamamak!

Sanırım böyle yüzeysel anlatamadım…

O zaman biraz daha yalın ifade etmeye çalışayım.

Özellikle son günlerde sıklıkla adı geçen FK muhabbetleri içime sinmiyor.

Ya bunu yaparız, ya da amatörde kaybolup gideriz diyenlerin gerçekliğini reddediyorum.

Mantık, gerçek, içinde bulunduğumuz durum bu sözü haklı çıkarsa bile, yok olup gitmenin daha evla olduğunu düşünüp düşünüp içimi sıkıyorum.

Yahu biz Göztepe, Mersin, Malatya gibi nicelerine neler söyledik, hangi yüzle gideriz o tribüne diye düşünmeden edemiyorum.

Sözün özü bu çaresizliğe saplanıp, yokluğu bile kabul edecek bir taraftarı olan Eskişehirspor’un koca şehirde böyle ufuksuz, çaresiz, çıban otu gibi muamele görmesine isyan ediyorum.

Önerim yok, herhangi bir çözüm fikrimde yok, dertleşeyim istedim ama ufak bir tavsiye de vereyim.

Bu duruma itirazı olan kalksın stadyuma gelsin.

Bu duruma isyanı olan kalksın tribünde yer alsın.

Bu durumu kabullenemeyen sevdasını bu umutsuz tabloda yalnız bırakmasın.

En azından birbirimizden güç alalım…