“Pazarlama sanatının büyük bir çoğunluğu marka oluşturma sanatıdır.” - Philip Kotler

Yazıma IBM, Michelin ve General Electric gibi dünya çapında birçok markaya danışmanlık yapan ve pazarlamanın önde gelen isimlerinden birisi olan Dr. Philip Kotler’in bir sözüyle başlamak istiyorum. Kotler’in sözünde bahsettiği gibi, pazarlama faaliyetlerinin çoğunluğunun hedefi bir kurumu veya işletmeyi sürdürülebilir kalıcı bir marka haline getirebilmektir. 

Pazarlama, marka ve etkili iletişim stratejileri… Esasında sizlerin de bu kavramları son yıllarda daha sık duymaya başladığınızı düşünüyorum. Günümüz dünyasında özellikle son 10 yıldır her sektörde artan rekabet, pazar paylarının azalması, sunulan hizmetlerin/ürünlerin benzeri özellikleri ve çoğunlukla kalite seviyelerinin yakınlaşması, bu konuları her işletme için üzerinde durulması gereken ana konular konumuna getirmiştir.

İsterseniz yazımıza bir soru ile devam edelim.

·         Paris şehrini düşündüğünüzde aklınıza ilk olarak hangi kavramlar geliyor? Peki, Floransa ve Viyana şehirleri desem; ilk olarak bu şehirlerle ilgili aklınıza hangi kavramlar geliyor?

Eğer Paris denince, sizlerin de aklına ilk olarak romantizm ve moda geliyorsa, Floransa ve Viyana şehirlerini dediğimde ise sanat, kültür ve tarih kavramları geliyorsa; Paris, Floransa ve Viyana birer marka şehir olmayı uzun yıllar önce başarmıştır. Başka bir deyişle, bu şehirler sanat, kültür moda gibi kavramlarla bütünleşmiştir. Öyle ki, sizlerin de bildiği gibi, her yıl milyonlarca insan bu şehirlere seyahatler ve geziler gerçekleştiriyor.

Eskişehir’in markalaşma kavramlarına değinmeden önce şehir pazarlaması ve şehir markalaşması kavramlarına da kısaca değinmek istiyorum.

Şehir Pazarlamasını tüketici odaklı fikirler ile birleşen pazarlama faaliyetlerinin, şehir yaşayanları ve tüketiciler açısından bir değeri olan şehirsel ürün ve hizmetlerin yaratılması, organize ve doğru bir şekilde kullanılması şeklinde tanımlayabiliriz. Şehir markalaşmasında ise şehrin gücünün önemli belirleyicilerinden birisi yaşam kalitesi ve şehrin sahip olduğu aktif yapıdır. Bu nedenle Büyükşehirlerin marka gücünün ne kadar etkili olduğunu incelerken bu şehrin kültürel ve sanatsal etkinlikleri, alt yapısı, şehrin sahip olduğu yatırım ortamı ve teşvikler, eğitim öğretim olanakları, şehrin ekonomik yapısı, iletişim teknolojileri, turizm olanakları ve turizme uygunluğu ön planda yer alır.

Gelelim Güzel Şehrimiz Eskişehir’e…

Eskişehir’in markalaşma çalışmaları açısından en önemli unsurlarının ilk olarak Çibörek ve Lületaşı olduğunu düşünüyorum. Ayrıca, Eskişehir’in markalaşma çalışmalarında kullanılabilecek diğer başlıca ögeleri ise şehrimizin ortasından geçen, üzerinde bot ve gondollarla geziler yapabildiğimiz, çevresinde yer alan kafe ve restoranlarda keyifli vakit geçirebileceğimiz Porsuk Çayı, ülkemizin ilk yerli otomobili olan “Devrim” arabası, ilk üretilen lokomotif olan “Karakurt” ve ilimizin güneyinde Odunpazarı’nda bulunan Anadolu Türk Mimarisi örneklerinin yer aldığı bitişik düzende yer alan ahşap süslemeli cumbalı “Tarihi Odunpazarı Evlerini”, UNESCO Dünya Geçici Miras listesinde yer alan Dağlık Frigya Vadisini, Met ve Nuga Helvasını sayabilirim.

Esasında şehrimizde yer alan üç üniversitenin ve Açıköğretim fakültesinin sayesinde Eskişehir’in bir” Öğrenci Şehri” statüsüne kavuşarak markalaşma açısından önemli bir avantaj yakaladığını da belirtmek isterim.

“Eğer hayal edebildiğin bir şeyse yapabilirsin…” -  Walt Disney

 

Peki, Eskişehir’in markalaşma çalışmalarını daha etkili ve güçlü bir hale getirmek için neler yapılmalı? Şehre özgü olan ögeleri daha etkili bir şekilde kullanabilir miyiz? Son yıllarda şehrimizin tanıtımı ve markalaşmasını geliştirmek amacı ile yapılan etkinliklere ve organizasyonlara baktığımız zaman, düzenlenen bu aktivitelerin birçoğunun başarılı olduğunu ama ne yazık ki şehir pazarlaması ve markalaşma açısından büyük bir etki yaratamadığını düşünüyorum. Bu düşüncemdeki ana unsuru, düzenlenen etkinlik ve organizasyonlarda elde edilen sonuçların sadece fikir ve öneri olarak kalması, etkin bir projeye ve sürdürülebilir bir sonuca ulaşılamaması olarak açıklayabilirim. Tabii ki bu çalışmaların çok etkili bir sonuca ulaşmamasında, ekonomik şartların uygun olmaması, kurum ve işletmelerdeki yönetimsel sorunlar, pazarlama ve marka çalışmaları için kurulan ekiplerdeki ilgili kişilerin birçoğunun bu konularda eğitime ve deneyime sahip olmaması gibi nedenlerin payının olduğunu da belirtmek gerekiyor.

Şehir pazarlaması ve markalaşma çalışmaları sadece afiş, broşür, tanıtım filmleri ve toplantılar ile geliştirilemez. Bu çalışmalar, bu konularda deneyimli ve eğitime sahip kişilerin de desteği ile ilgi çekici, uzun vadeli sürdürülebilir projeler haline dönüştürülebilirse daha başarılı ve kalıcı sonuçlar elde edilecektir. Kişisel fikrimce bu kapsamda, yukarıda bahsetmiş olduğum Çibörek, Lületaşı, Met ve Nuga Helvası, Odunpazarı Evleri, Frig Vadisi, Devrim Arabası, Karakurt Lokomotifi gibi Eskişehir’e özel değerlerin yeniden oluşturulacak ve birçok farklı yaş grubunun da ilgisini çekecek sürdürülebilir yeni projeler ile markalaşma sürecinin geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Öyle ki, şehrimizle sembolleşmiş ama geri planda kalmış bazı ögelere de bu yeni projelerde daha fazla yer ayırabiliriz. Bu projeler, Eskişehir için yeni bir logo tasarımı, slogan, sosyal medya ve diğer tanıtım kampanyaları ile desteklenirse daha güçlü bir etki yaratacaktır.

Ben Eskişehir’i hem markalaşma hem de birçok konuda daha iyi seviyelerde hayal ediyorum ve Walt Disney’in söylediği gibi, eğer hayal edilebiliyorsa hep beraber Eskişehir’i daha iyi yerlere getirebileceğimize de inanıyorum. Marka değerini ve gücünü arttıran bir Eskişehir’in şehirdeki her sektöre ve her kişiye daha fazla güç ve değer katacağını da ayrıca belirtmek istiyorum.