Gaziantep İslahiye’de düne kadar 75,80 bin kişilik nüfusuyla bölgenin canlı, aktif ilçelerinden birindeydim.

Ez cümle ile deprem ile kıyamet arasındaki farkı ilk kez bu kadar net gördüm.

Ne yazık ki depremin vurduğu pek çok yer gibi burada da boyutu maddi, manevi ölçülemez bir hasar var.

Koca ilçe haritadan silinmiş desek yeridir.

Ayakta kalan çok az bina var. O binaların çoğu da ağır hasarlı ve bir açıdan temiz gözükse bile arka tarafından baktığınızda duvarı olmadığını görüyorsunuz.

Öyle acı ki 2 katlı sandığınız, ayakta kalmış diye sevindiğiniz bir binanın aslında 4 katlı olduğunu öğrenince kelimeler insanın boğazına düğümleniyor.

Her cadde, her sokakta kamyonlar ve nakliyat asansörleri var.

İnsanlar daha doğrusu imkânı olanlar yığın yığın göçüyor ve kimileri canın yongası olan eşyalarından ne kurtarırsak kardır diye son bir umutla onları toparlamaya çalışıyor.

Çünkü ilçe sakinlerinin orada yaşayacakları bir gelecek ve onları orada tutabilecek uzun vadeli bir düzeni, iş imkânı, inancı kalmamış durumda. Ne yazık ki başka çareleri yok.

İmkânı olamayan, orada kalan insanlar ise sağa sola kurulan çadırlar içinde sadece günü kurtarmaya ve kendilerine uzanacak desteği beklemeye devam ediyor.

İnsanın kendini bu kadar çaresiz hissettiği, elden bir şey gelmediği için karşısındaki depremzedeye nasılsın diye sormaya çekindiği anlatması zor şeyler yaşadım.

Tepebaşı Belediyesi Gurur Verdi

 

Bölgede kalan insanların çok az tutunacak dalı var. Eskişehir adına gurur veren bu dallardan birisi de Tepebaşı Belediyesi olmuş.

Bu benim tespitim değil. Orada gezerken Eskişehir’den geliyoruz dediğimiz herkes önce Tepebaşı’na ardından Eskişehirlilere teşekkür ediyor. Bizim Ailemiz oldular, her derdimize koştular diyerek belediye personeline olan halis duygularını tüm samimiyetleri ile ifade ediyorlar.

Çünkü Tepebaşı daha felaletin ilk gününde bölgede aksiyon alma becerisi göstermiş.

Ekmek ve suyun karaborsaya düştüğü, kıyametin boyutu günyüzüne çıkmaya başladığı dakikalarda hızır gibi yetişmiş.

Bir aşevi kurmuş, bir yardım çadırı kurmuş. İş makineleri ile küçük araçlarıyla ilçenin uzak köylerine kadar ulaşmak için hızlı bir şekilde organize olmuş.

Bölgede kurulan ilk organize aşevi ve yardım çadırından 12 farklı köyde mahsur kalmış, yaşlı, engelli vatandaşlara hizmet gitmiş. Sağlık kontrolleri, ilaç ihtiyaçları eksiksiz bir şekilde karşılanmış. Aşevi ve yardım çadırı sadece depremzedeler için değil orada görev yapan polisler, arama kurtarma ekipleri, gönüllü sağlıkçılar içinde nokta atışı bir hizmet olmuş.

Çadırın etrafında Büyükşehir’in getirdiği seyyar tuvaletleri gördüm. O tuvaletlerin ağır hasar alan foseptik hattına bağlantısı yapılmış. Üzerlerine su depoları yerleştirilmiş ve kullanıma sokulmuş.

Ancak deprem bölgesindeki diğer yerlerde bu tuvalet sorunu ciddi bir sağlık tehdidi olarak insanları tehdit ediyor.

Çünkü tüm tuvaletleri foseptik hattına bağlamak ve suların donmadan bu tuvaletlere bağlanması mümkün değil. Kaldı ki o tuvaletleri temizleyecek, hijyenik şekilde tutacak bir sistem olmadığı için özellikle çadır kentlerde olan tuvaletlere bırakın girmeyi, yakınından bile geçmek mümkün değil. Bu noktada kimileri eleştirse dahi basit görünüşlü, kişisel kamp tuvaleti daha evla gibi…

Bölgede ailesinden herhangi birini kaybetmemiş, ya da evinde yaşayabilen kimse yok.

Yolların hepsinde hasarın izleri gözleniyor. Bir noktada deprem nedeniyle zeminin 1,5 metre aşağıya indiğini gördüm ve inanmakta zorlandım.

Ticaret durmuş halde, tarım ve hayvancılıkla geçinenlerin en büyük beklentisi ise yem desteği. Bir ihtiyaç listesi çıkarılsa bu bölge adına 2 büyük istekten birisi yem diğeri ise mobil yani gezici banyolar olurdu. Gıda ve kıyafet konusunda ise düzen kurulmuş durumda.

Bu arada Tepebaşı Belediyesi’nin orada şifa olduğu canlardan biri de sevimli dostlarımızdan Efe olmuş. Kendisi ise bende kısa sürede samimi oldum ve epey oynaştım. Bu kangal kırması çocuğumuz orada bir depremzedenin köpeği ve sahibi çok sevmesine rağmen artık ona bakamayacak bir travma, belirsizlik yaşıyor. Belediye personeli’de bu sevimli dostlarını yanlarında götürme kararı almış. Önümüzdeki hafta Efe’de sahiplendirilecek ve kalan hayatını Eskişehir’de geçirecek.

Aslında konuşup, anlatacak çok şey var. Bugünlük bunla sınırlı tutalım.

Zor zamanda kurulan dostluklar, birbirine derman olmak için kucaklaşanlar, gönüllü olarak orada mesai yapan ve bir kısmı ayrılırken arkasından gözyaşı döken, kalpten minnetlerini ifade eden insanları gördükçe umutlarım yeşeriyor.

Bir Eskişehirli olarak bende Tepebaşı Belediyesi’ne, fedakar personeline teşekkür ederim.

İyi ki varlar….