Çağımızın algı çarkı, bizleri çoktandır uzun uğraşlara hapsetmiyor. Yedi saniye, bir kalender bakış ve asil duruş etkileyici olmak adına yeterli. 

Resmî veriler bir yana, sokağın istatistiği gizli  isyanlara biraz atarlı biraz da güven telkin eden bir portre dayatıyor. Buna “aile otoritesi” diyerek uygun etiketi yapıştırabiliriz. 

Ebeveynin, anne ve baba olmaktan kaynaklanan dozajlı otoritesi, gelişim evresinde çocuğa koruma kalkanı olurken hata eğilimlerinde ya da öngörülemez senaryolarda sıcak bir liman olarak çocuğun zihninde kodlanır. Yıllar ve yaşanmışlıklar bireyi başkalaştırsa da bu zorunlu arketip, kişiyi ideal aile formunu özlemeye iter. Günün sonunda birey seçmen olur, seçmen de düşlediği ebeveyn figürüne en yakın adaya vurur damgasını. 

Kilit kavrama geri dönersek inceden bir isyan furyası ve doğal atar, yığınların yutkunarak bertaraf ettiği siyasî norm hâline geldi. Demirel “Meseleleri mesele etmezseniz ortada mesele kalmaz.” vecizini toplumsal belleğe kaydetmişti. Vecizin miadı doldu. Artık meseleler en gamsızının dahi ayağına kendiliğinden geliyor. Tâkatlar, tarihin her fazında acı örneklerini sunan yasa gereğince taşmalıydı. Öyle de oldu. 

Adı konulmamış hukuk sopalı angajman, vatandaşı caddelerde omuz omuza getiremese de sosyal medya platformlarındaki dayanışma bu eksikliğin anti-tezi. Memleket meftunları, şedit uygulamaların arkasından dolanarak bir mefkureyi gerçek kılmaya çalışıyor. O mefkûre ki istismar edilen geleceğin geri alınma çabasıdır. 

ZORUNLU BÖLGE

İlmin cömert hazinelerinden saydığım davranışsal ve bilişsel motifler, vezir hükümranlığı ve rezil beyliği olmak üzere iki farklı sonuç üretebiliyor. Video düzenleme, profil yönetimi, yeni nesil iletişim dili, hadiselere karşı acil paylaşım kapasitesi sanat ve yeteneğin modern harmanıdır. 

Konuya gelenekselci yaklaşanların abartı bulabileceği tespit, pratikteki güçlü etkisiyle birlikte yıllar sürecek “toplumsal kimlik kazandırma” çalışmalarına hız kazandırıyor. Birkaç senelik imaj rötarı saniyelere indirgeniyor. Üstelik zamanın bir dilimine sabitlenmiş ve değiştirilmesi güç öyküler yerine, anlık uyarlanabilir derlemeler yapabilmek sosyal medyanın en yakışıklı forsu. 

Bu disiplinde büyük örnek olan, 15 Temmuz’da oğluyla beraber şehit edilen Erol Olçok’un adını sık zikrederim. Özel şerhi hak eden bir olaydı. Erdoğan’ın “halk adamı” görüntüsünden devletle eşleşen sertliğe evrimi o günlere tekabül eder. Devamında benzer sorumluluğu üstlenen Fahrettin Altun, neredeyse hiçbir bloku pas geçmeyen bir tempo tutturdu. Olçok’un türkülü Erdoğan’ı gitti, Altun’un Putin’i esir aldı algıları. 

Ekrem İmamoğlu 2019’dan itibaren önemini fark etmiş olacak ki şahsi profilini asla boş bırakmıyor. Trabzonlu damarıyla milliyetçi kesimi, pazar gezintileriyle evlerin fedakâr kadınlarını, fenomen programlarıyla genç-öğrenci kitleyi kıskacına alıyor. 

Danışman kadrosunun İmamoğlu’nu erken uyandırması, durumu eğreti ve moda olmaktan çıkararak günlük video kesitleri havasına soktu. Sosyal medyayı geç fark edenlerin panik ve aceleci çekimleri sırıtıyor. 

Ismarlama tweetler, duyguları dürtmeyen çekimler, kişilikle bağdaşmayan video içerikleri, heyecansız konuşmalar, basına servis edilen düz bültenler aday hedeflerini birer birer tahrip ediyor. 

Peki, genel çerçeveyle Eskişehir’i konuşmaya gerek var mı? Daha doğrusu faaliyetleri konuşacağız? Buralarda âşıklar sevdasına sahip çıkmıyor. Bazı işlere Mecnun lazım.