Başlığa bakıp şaşırdığınızı ve ne oluyor dediğinizi duyar gibiyim.. Haklısınız!

O yüzden uzatmadan konuya gireyim.

Ne yazık ki Alpu’da yaşayan, Alpu’da üreten, çiftçilik ve hayvancılık yapan insanların başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmez.

Malumunuz Alpu ülkemizde Büyükova mahiyeti kazanmış ender bir konumda. Değerli tarım arazileri ile aslında yasal olarak dokunulmazlığı olan bir yer.

Ama ne yazık ki dokunmayan kalmadı…

Bir bakıyorsunuz bu değerli alanda Kömürlü Termik Santral kurma girişimi oluyor. Üretici senelerce yarın ne olacağını bilmeden arafta kalıyor.

Termik santral endişesi bitiyor çok geçmeden Uraysim test merkezi istimlakları karşılarına çıkıyor ve 10 senedir muallakta…

Tüm bunlar yetmezmiş gibi şimdide Kayyumla yönetilen bir sulama birliği sorunu çıktı ortaya.

Alpu’da Esence ve Bahçecik arasında kalan yaklaşık 30.000 dönümlük bir alanda üretim yapan çiftçiler bugünlerde ne yapacağız diye kara kara düşünüyor.

Çünkü karşılarında almadıkları hizmete rağmen ödenmesi istenen fahiş sulama birliği faturaları var.

Ne yazık ki normalde çiftçinin üretmesi, verim elde etmesi, ayakta durması için bir nevi imece sistemiyle kurulan sulama birliği 3,4 yıldır amacından uzaklaşmış görünüyor.

Zira normalde seçimle faaliyet gösteren birlik bir süredir DSİ. tarafından atanmış kayyum ile yönetilmekte ve kayyum üretici değil bir memur olduğu için bana kalırsa çiftçinin derdini dinlese dahi çözüm aşamasında etkili olamıyor.

Çünkü sulama birliği çiftçiye kurak süreçlerde su kaynağı sağlamak, suyun ulaşması için gerekli altyapıyı tedarik etmek, su kanallarının bakım, onarım ve temizliğini yapmakla beraber o kanallarla ilgili yol hizmetini vermesi gereken bir kurum.

Gel gelelim bahsettiğim bölgede üretim yapan çiftçiler bu hizmetlerden bir süredir verimli şekilde istifade edemiyor. Kimine su ulaşmıyor, kimine nadiren ulaşan su zayıf ve kullanıma uygun değil. Bu yüzden çoğu ekininin önemli bir kısmını yakmış, telef etmiş durumda.

Üstelik birlik üyesi olanlara su kaynağına erişim için en fazla 10 metrelik kuyu açabilirsiniz kuralı konmuş. Bu trajikomik bir kural. Çünkü biliyoruz ki bırakın 10 metreyi bazı noktalarda ancak 200, 250 metreden su çıkarılabiliyor. Dolayısıyla çiftçi çaresiz durumda.

Hadi hizmeti sağlıklı götüremedin, koşullar el vermedi diyelim. Olabilir.
Ancak çiftçiyi 10 metre ile sınırlamanın yanında hizmeti tam olarak vermiş gibi yüksek fiyatlı fatura çıkartmak adil mi?

Siz o üreticilerin yerinde olsanız ne yaparsınız?
Açıkçası üretim falan yapmam, bırakırım böyle adaletsiz ve zor şartlarda mücadele etmeyi.
Giderim tarlaya harcayacağım girdi parasını faize koyar keyfime bakarım.

Sonra hepimiz bir kilo domatesi 200 liraya yer, ekmeği 50 liraya alırız.

Ancak oradaki üretenler bu zorlamalara rağmen üretme mücadelesine devam ediyor.
Çeşmenin başındaki tarla ile çeşmeden su yetişmeyen tarlaya aynı fatura kesilmesin istiyor.

Teşvikleri yüzde 27 oranında zamlanırken, faturalarına gelen yüzde 47 zammın acımasız olduğunu söylüyorlar.

Normalde bloke konulamayan, icraya verilmeyen diye kanunda belirtilmiş destek ödemelerine fatura 1 gün ödenmese rahatça bloke konulmasına isyan ediyorlar.

Üstelik birliğin yapması gereken kapalı havza su sistemini gelin beraber imeceyle yapalım, hem siz yorulmayın hem biz suya rahat ulaşalım diye iyi niyetli teklifleri bile var.

Ama seslerini duyan, dertlerine derman arayan birilerini bulamıyor ve haklı olarak fazlaca üzülüyorlar.

Dün Alpu’da o bölgede biraz dolaştım. Pek çok üretici ile sohbet ettim. İnanın zaten ayakta kalmaya çalışarak yaptıkları üretime madalya verilecekken karşılaştıkları zorluklar karşısında kendimi çok kötü hissettim.

Siyasetçilerimiz sözde tarıma, üretime önem veriyor.
Bulduğunuz her yere ekin diyorlar ama tüm bunlar bu şartlarda imkansız.

Bir ara Alpu’dan kaçan kurtulur diyorlarmış,
Şimdi bu söz yeniden gündemde…

Sanırım Alpu’yu haritadan silsek, kapatsak tüm bu olanlardan sonra ona da kimse itiraz etmeyecek.

Ne derseniz, haksız mıyım?