Dün Seyitgazi’ye bağlı Yenikent köyündeydik. Küllüoba kazısına sponsor olan Lesaffre ile kazı yetkililerinin protokol törenini takip etmek ve kazı alanında inceleme yapmak üzere bulunduğumuz tarihi alanda 5.200 yıl öncesini adımladık. Çağdaşları olan Sümer, Asur, Hitit ve piramitlerin yapıldığı dönem olan Mısır uygarlığına, hatta Mezopotamya’dan Truva’ya uzanan güzergâhın üzerinde muhteşem bir yolculuk yaptık. Ama bu detaylara ve gözlemlerimize bugün girmeden önce size orada bulunma sebebimiz olan sponsorluğu ve hangi anlama geldiğini anlatmak istiyorum.
Küllüoba Höyüğü’nden çıkan 5 bin yıllık ekmek kalıntıları, yalnızca bir arkeolojik keşif değil; aynı zamanda insanlığın ortak belleğinin bir parçası. Bugün bu miras, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi’nin öncülüğünde “Küllüoba Ekmeği” olarak yeniden üretiliyor. İşte tam bu noktada devreye, 170 yıllık mayacılık geleneğine sahip Lesaffre giriyor.
Lesaffre Türkiye Genel Müdürü Ünsal Yamaner’in sözleri çok şey anlatıyor: “170 yıllık fermantasyon uzmanı bir şirketi, 5 bin yıllık bir ekmekle buluşturuyoruz.” Bu, yalnızca bir sponsorluk cümlesi değil; geçmişin bilgeliğiyle geleceğin teknolojisini birleştiren bir kültürel ortaklık. Yani mesele logo koymak değil, tarihe sahip çıkmak.
Yamaner, basın mensuplarının sorusu üzerine hedeflerinin sadece kazıların sürdürülebilirliği sağlamak olmadığını 5 bin yıllık ekmek kültürünün Türkiye’den dünyaya tanıtmak olduğunu belirterek Küllüoba ekmeğini tüm dünyaya ihraç etmek olduğunu söyledi. Öyle bir cümle kullandı ki tüylerimiz diken diken oldu;
“Anadolu’da bilinen 200 ekmek çeşidi varsa bu ekmek 201’inci olarak tüm dünya tarafından tanınacak…”
Ne muhteşem bir hedef…
Eskişehir, son yıllarda teknoloji, sanayi ve ihracatla anılsa da, artık kültürel mirasın yeniden üretildiği bir merkez olma yolunda. “Küllüoba Ekmeği” bunun en somut göstergesi. Bir höyükte bulunan yanık ekmek kalıntısı, bugün yeniden üretiliyor ve Lesaffre’nin desteğiyle dünya sofralarına ulaşma yoluna girme hedefini süslüyor.
Bu, yalnızca bir gastronomi hikâyesi değil. Aynı zamanda Eskişehir’in “yerel olanı evrensele dönüştürme” kabiliyetinin de simgesi. Şehir, teknolojiden bilime, eğitimden sanata uzanan üretim kimliğini şimdi de ekmek üzerinden küresel bir marka haline getiriyor.
Eskişehir’in Markalaşma Gücü
Bugün Barcelona’nın Gaudí’si, Paris’in Eyfel’i, Napoli’nin pizzası varsa; Eskişehir de kendi tarihsel imzasını ekmek üzerinden atma şansını yakalıyor.
- Coğrafya avantajı: Anadolu’nun ortasında, binlerce yıl önce uygarlıkların kavşak noktası olan bu topraklarda mayalanan bir ekmek, bugün de dünyanın farklı sofralarında kendine yer bulabilecek.
- Kent kimliği: Nasıl ki Porsuk Çayı ve Odunpazarı evleri Eskişehir’in görsel kimliğini oluşturuyorsa, “Küllüoba Ekmeği” de gastronomik kimliğini oluşturabilir.
- Kültürel diplomasi: Bir ekmek, uluslararası arenada Eskişehir’in tanıtım elçisi haline gelebilir. Tıpkı Gaziantep’in baklavası ya da İzmir’in boyozu gibi.
Sosyoekonomik Katkı: Yerelden Küresele
Küllüoba Ekmeği’nin dünyaya açılması, yalnızca kültürel bir değer değil; aynı zamanda ekonomik bir fırsat da olabilir.
- Turizm: “Dünyanın en eski ekmeği burada mayalandı” diyerek turist çekmek, Eskişehir’i arkeoloji ve gastronomi turizminin odağı yapabilir.
- Tarım: 5 bin yıl öncesinin buğday tohumlarının yeniden ekilmesi, yerel tarımda özgün ve sürdürülebilir bir modelin önünü açabilir.
- İhracat: Halk Ekmek çatısı altında üretilen bu ekmeğin farklı ülkelere ihraç edilmesi, şehre prestij ve ekonomik değer kazandırabilir.
Eskişehir’in “yüksek teknoloji ihracatıyla” öne çıkan kimliği, şimdi “yüksek kültür ihracatı” ile tamamlanabilir.
Sofrada Kurulan Köprü
Ekmek, en yalın haliyle hayatın ta kendisidir. Paylaşılan bir ekmek, adaletin, dayanışmanın ve kültürel sürekliliğin simgesidir. Küllüoba’dan çıkan ekmek, 5 bin yıl önce insanları sofrada buluşturuyordu; bugün de aynı işlevi küresel ölçekte görebilir.
Eskişehir’in bu hikâyede aldığı rol çok önemli. Çünkü şehir, bir arkeolojik buluntuyu vitrine koymakla yetinmedi; onu yeniden üreterek, ekonomiye ve kültüre kazandırdı. Bu, Anadolu’nun kalbinden dünyaya açılan yeni bir köprü olabilir.
Eskişehir’in Yeni Küresel İmzası
Lesaffre’nin desteğiyle mayalanan bu proje, Eskişehir’in küresel markalaşma yolunda attığı en ilginç adımlardan biri. Sanayisiyle, üniversiteleriyle, sanat etkinlikleriyle bilinen bu şehir artık “dünyanın en eski ekmeğinin başkenti” olarak da tanınacak.
Bugün Eskişehir’den dünyaya uzanacak bir somun, yalnızca bir ekmek değil; aynı zamanda kentin kültürel kimliğinin, üretim gücünün ve evrensel vizyonunun sembolü olacak.
Kısacası, Eskişehir artık sadece fabrikaların, üniversitelerin değil; aynı zamanda ekmeğin, yani insanlığın ortak belleğinin de dünyaya açıldığı bir şehir fırsatını yakalıyor. Ne mutlu ki bizlere bu büyük ve tarihi günlere doğrudan tanıklık ediyoruz.