Geçtiğimiz günlerde Tepebaşı Belediyesi ve Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi’nin ortaklaşa kurduğu Montaj Atölyesini ziyaret ettik. Yanımda sevgili Yazı İşleri Müdürümüz Ayşe Kaytan Uçak, Tepebaşı Belediye Meclis Üyesi Güler Ezgi Doğan Turan vardı. Bizi Başkan Ahmet Ataç ve EOSB Başkanı Nadir Küpeli eşlik ederek gezdirdi.

Daha kapıdan girdiğimiz anda özel bir şeyler olacağını hissettim. Çünkü Ataç ve Küpeli’yi özel bireyler büyük bir heyecanla karşıladı. Kimse onlara “Ayağa kalkın, böyle davranın” demedi. Onlar Ataç’ı görür görmez ayağa fırladılar. Çünkü özel bireyler duygularını çok saf, çok içten yaşıyor. Mesela alkışlamayı çok seviyorlar. Çünkü mutluluklarını en güzel öyle ifade edebiliyorlar.

O gün Ataç, bir belediye başkanı değildi. Bir siyasetçi hiç değildi. Onlar için bir “abi”ydi. Çoğu insan siyasetçiyi görünce yanına gitmeye çekinir, bırakın sohbet etmeyi, sarılmaya hayli hayli çekinir. Ama orada öyle bir tablo vardı ki… Özel bireyler istediklerinde Ataç’ın kollarına koşabiliyorlardı. Çünkü karşılarında “makamı” ile değil, samimiyetiyle duran biri vardı…

Keza Ataç’ın da özel bireylerden bahsederken gözlerinin dolmasına şahit oldum. Aslında Ataç için bu merkez, işten yana iyimserliğini gösterdiği bir merkez.

***
Milimetrik ölçülerle iş yapan özel bireyleri izleyen Ataç, “Bu kadar dikkatli olmalarına şaşırıyorum, görüyorsun milimetrik çalışıyorlar” dedi. Gerçekten de öyleydi. Ben de denemek istedim. Bir özel birey, buzdolabı kablolarını korumak için küçük bir kaba etiket yapıştırıyordu. Hem de öyle hızlı ki… “Ben de yapayım” dedim. O kadar anlatmasına rağmen onun kadar iyi olamadım. İnce işçilik, sabır, dikkat… Bir süre sonra sıkılıyorsunuz. Ama onlar? Onlar büyük bir keyifle yapıyor. Üstelik ortaya koydukları ürünlerin sayısı da bunu kanıtlıyor.

Ataç’ın söylediği bir şey dikkatimi çekti:

“Bazen kendilerini öyle kaptırıyorlar ki öğle yemeğine gitmeyi unutuyorlar.”

Ortadaki veriler de bunu doğruluyordu zaten.

Ziyaret sonunda Ataç’la röportaj yaptım. Her cümlesinde aynı vurguyu hissettim:

“Eğer topluma dokunan bir şey yaparsan, o iş zaten sürdürülebilir olur.”

Ve ben de kendi kendime düşündüm: Bu işin adı “sosyal belediyecilik”. Hele ki ekonomik krizlerin, açlık sınırının asgari ücretin üstünde olduğu bir dönemde bu tür projeler alkışı, takdiri fazlasıyla hak ediyor.

Bir de şu cümlesi çok doğruydu:

“Özel bireyler 20 yaşına kadar eğitim görüyor, hayat kalitelerini artırmak için. Ama 20’den sonra gidecek hiçbir yerleri yok.”

Ne kadar doğru…

20 yaşından sonra çoğu özel birey için sadece bir “yaşama çabası” kalıyor. Ne iş var, ne istihdam, ne sosyal alan… İşte Montaj Atölyesi bu boşluğu dolduruyor. Onlara hem ekmek kapısı oluyor hem de sosyalleşme imkânı sunuyor.

Fakat Ataç’ın bir sitemi de vardı. Dedi ki:

“Diğer belediye başkanlarını, OSB yöneticilerini buraya davet ettim. Hiçbiri gelmedi.”

İşte buna anlam veremiyorum. Nasıl olur da böyle bir daveti reddedersiniz? Vatandaşa dokunan, hayatlarına katkı sağlayan bir projeye sırtınızı dönmek niye? OSB’ye, özel bireylere katkı sağlamak istememek niye? Bence herkes dönüp bu merkeze bir kez daha bakmalı.