4 Kasım Cumartesi Gençliğin Yüzleri forumu gerçekleştirildi. Gençler yerel seçimler öncesi kritik sorunları tespit ederek karar vericilere sunulacak görüş, öneri ve taleplerini raporlaştırdı. Gençliğin Yüzlerine CHP kurultayından dolayı yeterli alaka gösterilmedi. Lakin kongrenin gölgesinde kalmasına müsaade etmek büyük veri setini harcamak olur. Medyadan erişebildiğim ve kaynaklarımla görüşebildiğim kadarıyla forum hakkında notlar çıkararak bu açığı kapatmaya çalıştım. Başlıklar hemen her kesimin mutabakat sağladığı problemlerdi.  

  

Toplu taşıma hizmetlerindeki aksaklıklar, ücret tarifelerinin mesafeye göre farklılaştırılması, KYK yurtlarında elverişsiz koşullarda barınma, işe alım ve işe yerleştirme sırasında karşılaşılan liyakatsiz uygulamalar, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, gençlerin yerel karar mekanizmalarında yeterince yer almaması, belediye etkinliklerinin öğrencilerle kısıtlı olması gibi temalar oldukça tartışılmış. Hevesli, sorumluluk sahibi, bir şeyler yapmak isteyen onlarca genç bilgisi ölçüsünde çözüm üretmekte de katkı sunmuşlar. Sunmuşlar diyorum ancak temel bir gerçeğe değinmeden geçemeyeceğim. Siyaset bilimi öğrencileri, mezunları ve aktif siyasetin içerisinde faaliyet gösteren pek çok genç en temel yetkilerde tabir yerindeyse bocalamış. Merkezî idarenin yetki alanı nedir? Yerel yönetimlerin yasal sınırlılıkları nelerdir? Valilik çözüm yolunun neresinde? Bakanlıklar ve bağlı genel müdürlükleri (bazı genel müdürlüklerin ayrı kamu tüzel kişiliği haizdir) ilgilendiren bölümler hangileridir? Kabaca saydığım ana yetki karmaşası “Siyasetle yakinen ilgiliyim.” diyen genç katılımcılar tarafından zerre bilinmiyor desem abartı olmaz. Bilinmemesini anlayışla karşılasak dahi yanıltıcı bilgi paylaşanlar, ideolojik eğilimini zemini ciddi ve nitelikli forumda art niyetli kullananlar, konunun teknik bilimsel ve hukukî yanlarını etraflıca araştırmadan kurumlara görev tanımlayanlar gençlik forumuna gölge düşürmüş.  

  

Program, verilen kavramların gençlerde ne tür çağrışımlar yaptığının sorulmasıyla başlamış. İlk fiyasko burada. “Gençlik” kavramının anımsattığı kelimeler sorulduğu vakit şu yanıt veriliyor “Yılmaz Hoca aday olmasın.” Hür düşünce kapsamına alabileceğimiz bu yanıt, ilintili soruda verilse önemsenecekken forumun akışına aykırı yerde verilerek yanlı tutuma kanıt oluşturuyor. Aday olmasın yanıtı, civardaki katılımcılardan destek istenerek oylamada üst sıraya çıkartılmış.  

  

Aday olmasın şerhini düşen ve etrafı örgüleyen ise koyu milliyetçi çizgide ilerleyen bir partinin mensupları. Açık kaynakları incelediğimde fark ettim. Belediyenin çalışmalarına sık aralıklarla katılan, hizmetlerden bolca faydalandığı kolayca seçilebilen, gençlik etkinliklerinde gönüllülük esasıyla çalışan, hatta belki belediyede uygun pozisyon bulunsa personeli olabilecek gençler Yılmaz Hoca’ya aleni saygısızlık yapıyorlar. Akabinde ekrana getirilen yeni kavramlarda da aynı yanıt verilmeye devam edilmiş.  

  

Eskişehir’i yeni kazanmış, Eskişehir’de oy kullanma potansiyeli taşıyan, şehre ısınmaya çalışan üniversite öğrencilerini yönlendirmek fecaat bir girişim. Taşın altına elini koymak yerine taş üstüne taş atmak, bu muydu maksimum fikirleri?  

  

Forumun, lisedeki mantıkla arka dörtlü muhabbet etsin amacıyla düzenlendiğini düşünmüyorum. Eskişehirli olmaktan gurur duyuyorsak Yılmaz Hoca’nın payı, oraya bakmasak da görebileceğimiz büyüklüktedir.  

  

Yerel gündemi takip etseler ders çıkarabilecekleri hadiseleri yakalayacaklar da o şuurlu uğraş nerede... 100. yıl Cumhuriyet resepsiyonunda Melih Aydın, Yılmaz Hoca ve eşi Seyhan Hanım’ı görür görmez sevgisini eksik, saygısını ihmal etmeyerek örnek davranış sergiledi. Nebi Hatipoğlu ise kameraların gazından mütevellit yakışıksız ifadeler kullandı birkaç kez. Aydın ve Hatipoğlu kıyaslandığında kamuoyunun hangisine sempatiyle yaklaştığını sanıyorum ki anlatmaya gerek yok.  

  

Forum Özeti 

  

Mustafa Kemal Atatürk’ten yadigâr, yeri geldiğinde doğruları söylemek gibi huyum vardır. Ben de yeri gelmişken velhasılın kağıdına kalem çalayım.  

  

Eskişehir’de hayata geçirilmiş iyi ya da kötü proje, hizmet, faaliyet ve çalışmalar belediyelere mal ediliyor. Yapılan yapılmayan ne varsa muhatap merci belediye, yapılacak her şey ise belediyelerden bekleniyor. Beş dönemlik güçlü kurumsal yapı, şekillenmiş algıya göre yetki iktidarının asıl sahibi. Yurt yapımı ve bakımı, elektrik idaresi, çevre yolu, temel gıda maddelerine erişim, sağlık anlaşmaları, internet hizmetleri, psikolojik destek merkezleri, kentsel dönüşüm/afet riskli alan dönüşümü, kişisel gelişim eğitimleri… Elbette doğrudan veya dolaylı olarak yerel yönetimleri alakadar eden hususlar bunlar. Ancak yerel yönetimlerden sorumluluk beklentisi tahminlerin çok üzerinde.  

  

Tartışma çıktılarındaki “Artık yapın be kardeşim!” sitemleri ise hafife alınacak cinsten değil. Eskiden köy, mevcutta mahalle statüsünde olan merkeze gitgide yakınlaşmış mahallelerde otobüs sefer sıklığının artırılması, gece saat başı otobüs ve tramvay seferi uygulaması, zabıta denetimlerinin yetersizliği, kamu kurumlarındaki “adam kayırmacılığı”, çalışma ortamında genç zorbalığı, cüzi miktarda kültür-sanat kart çıkartılması, kalıplaşmış kültür sanat faaliyetlerinin dışına çıkılması, amatör gruplara destek sağlanması, belediyelerin göç planlamasına dâhil edilmesi, gençlerin siyasî karar alma mekanizmalarından dışlanması ya da fikirlerinin küçük görülmesi, kurumların işe alım ve terfi işlemlerinde yaptığı usulsüzlükler, değişen dünyanın üst kuşaklar tarafınca anlaşılamaması… Alt dallarıyla beraber yaklaşık yüz makale konusuna eşdeğer sorunlar kayda geçirilmiş.  

  

İş yükü çok, yerel seçimler kapıda… İstihdam politikasında değişikliğe gidilip gençler iş sahibi yapılsa ne güzel olurdu. Düşünenler, gündeme getirenler mutlaka olmuştur ancak şimdilik tercih edilmiyor. Olsun. Kaybın faturasını çıkardığımızda uzun uzadıya bunu da yazarız.  

  

Lakin kimseyi incitmez, kimseye saygısızlık yapmayız. Yapılmaz.