100 metre mesafeyi 10 saniyede koşarım dersen ve 12 saniyede koşarsan bunun adı başarısızlık olur.
Fakat,
100 metre mesafeyi 15 saniyede koşarım dersen ve 12 saniyede koşarsan o zaman bunun adı başarı olur.
Hedefler beklentiyi yönetir, beklentiler ise algıyı…
O yüzden bazen başarıyı ıskalar, bardağın dolu tarafı yerine boş kısmına odaklanırız.
Bana göre Eskişehirspor’un bu sezon yaşattığı ruh halinin temelinde de bu yatıyor.
Şampiyonluk hedefiyle başlanan lig o hedefin bir kaç puan gerisinde kalındığı an başarısızlık algısını devreye sokuyor. Zaten travmalar, endişeler, kaotik duyguların eksik olmadığı tribünlerde de haklı olarak uzak kalınan hedefin erken isyanı var.
Şayet Eskişehirspor sezona play off hedefi ile başlasaydı bugün kaybedilen puanların etkisi bu kadar ağır bu kadar travmatik boyuta gelmezdi.
Hatta puan tablosuna bakarak hedefin içinde kaldığımız, o yarıştan kopmadığımız için belki bunu başarı olarak değerlendirebilirdik.
Yani bakış açımızı değiştirseydik eğer, takımı tribünlere çağırıp tepki göstermek yerine alkışlar ya da en olumsuz haliyle daha iyi olmaları için yapıcı konuşmalar yapardık.
Özetle bu sene Eskişehirspor ile ilgili en büyük eleştirim sezon başı konulan hedefin çok ölçüp, tartılmaması diyebilirim.
Maalesef duygusal insanlar topluluğuyuz.
Bazı gerçekleri bırakın kabul etmeyi, düşünmek, aklımıza getirmeyi bile reddediyoruz.
Söz konusu tutkuyla bağlı olduğumuz, artık geri dönüş için sabırsızlığın doruğuna çıktığımız Eskişehirspor olunca haliyle birbirimizi de bu gerçeklikten koparıp bana göre gerçek üstü hedeflere koşuyoruz.
Çok değil henüz bir kaç yıl önce Eskişehirspor aynı ligde düşmemeye oynuyordu ve başaramadı. Bugün düşmemeyi bırakın şampiyonluk potasında değil diye isyan ediyorsak şayet bunun hedef-algı-odak üçlemesinden başka açıklaması yok.
Ne yazık ki hak etmediğimiz yerlerdeyiz…
Ne yazık ki baş edilmesi zor borçlarla olan sınavımız bitmedi…
Ne yazık ki içimizdeki sevgiyi kombine sayısına bile yansıtamadık.
Skor taraftarı değiliz ama maç seçtiğimizi ya da hedefe göre küsüp, darıldığımızı da inkar edemem.
Eminim Karşıyaka maçında puan sıralamasına bakmadan doldururuz o tribünleri, ülkeye örnek olur, gurur duyarız varlığımızdan.
Lakin Denizli maçını 8-10 bin kişiye oynamak iç açıcı bir tablo olmadığını da notlarımıza ekleyelim.
Sosyal medyada, hedef algısından kaynaklı tepkilerin ciddi bir kısmı ise futbolcu performansları biliyorum.
Yenilmek, puan kaybetmekten ziyade sahaya akıtılan ter, eksik kalan mücadele diyenlere hiç itirazım yok.
Ancak kapasite kadar psikolojik etkenlerinde sahaya etkin olduğunu iyi bilecek kadar futbol oynamışlığım var.
İzlediğim maçlarda net olarak görüyorum. Saha da özellikle genç diyebileceğimiz yaştaki futbolcular başta olmak üzere takımın çoğunda baskının yarattığı bir panik var.
Top ayağımdan hızlıca çıksın, sorumluluk almayım, hata yapmamalıyım diye futbolcuların mentalini darmadağan eden bu baskıyı yönetmek belki de yeni teknik direktör Hakan Şapcı’nın en büyük mesaisi olmalı.
Şimdi gelelim eldeki durumun gerçekliğine…
Moral olarak kabul etmek zor olsa bile Eskişehirspor henüz kaybetmiş bir takım değil.
Önünde her şeyi telafi edebilecek, vitesi artırıp seri yakalayabilecek bir süreç var.
Bir kötü final hariç play off süreçlerinden başarıyla çıkabilmiş, hedefe direkt değil tali yoldan gitmesini bilen bir genetiğimiz var.
Öncelikle bana göre play off hedefinden kopmadan bu işe sağlama almak, daha iyisi, daha güzeli olursa da nasip demek lazım.
Bunun için önce yönetim kuruluna, sonra teknik direktör Şapcı ve futbolculara büyük görevler düşüyor. Ancak biz taraftarlarında yeni bir sayfaya ihtiyacı var.
Gerek sosyal medya kullanım dilinde, gerek tribündeki kemik sayımızda öz eleştiri yaparak biraz daha sabırlı, toleranslı gitmeliyiz.
Devre arasına kadar çok yara almadan, potanın içinde devam edebilirsek şayet o zaman
yeniden yönetimin tavrı ve tarzı devreye girecek. İyi transferler, güçlü takviyelerle rota yeniden oluşturulacak.
Ancak şu an önemli bir eşiğin üstündeyiz…
Kızar, küser, teslim olursak, üzerimizdeki bu olumsuz havayı atmak için harekete geçmezsek yaşayacağımız senaryoyu biliyorum.
Bırakın şampiyonluk, play of falan sezon sonuna doğru korkulu rüyalar görmeye başlarız.
Kabuğunu kaldırdıkça kanattığımız yaralar bizi daha derin, daha tedavisi zor yoğun bakım süreçlerine iteler.
Çünkü Eskişehirspor sadece teknik kapasite ile açıklanamaz bir enerji ve ruh bütünlüğüdür.
Direnirse ne ala ama direnecek enerji ve sabrı kotaramazsa hedeften değil ligden bile kopar gider.
Toparlayacak olursak…
Yönetim hatalı, transferler yanlış, hedef büyük falan diye dövünmek bir şeyi değiştirmez.
Şu an daha küçük kısmı oynanmış ligi bırakacak, teslim olacak, hadi kongre olsun başka yönetim gelsin diyecek halimiz yok değil mi?
Aynı futbolcularla bu gemiyi devre arasına kadar limana yanaştırmaya mecburuz. Teknik direktör henüz yeni geldi ve henüz farkını hissettirecek zamanı olmadı. .
Öyleyse gemileri yakmadan biraz daha sabredelim.
Az daha dişimizi sıkalım.
Futbolculara biraz daha sabırlı yaklaşalım.
Kaybedecek neyimiz var şu saatten sonra?
Ama kazanabileceklerimiz ortada….
Ha devre arasına gelinir, hedeften kopulur. O zaman başka şeyler elbet konuşulur.
Ama şimdi değil…