Dijital mecralarda odağımı organik reaksiyonlara çeviririm. Troll ordularının hücumu, ortalığı kızıştıranlar ya da kişisel öfke nöbetleri görülmesi gerekenleri hepimizden saklar. 

Aday bahsinde ilk olarak esnaf tabureleri ve kıraathaneler, “Ataç’ın hakkı yendi.” görüşünü ortak sesle benimsemişti. Gelinen noktada ise Ayşe Ünlüce merakının perçinlendiği rahatlıkla görülüyor.

Durumu en sade hâliyle anlatmak isterken çarpıcı bir yorum karşıma çıktı. Özellikle aktarmak istiyorum. Şehrimizin tanınmış avukatlarından Ayhan Kavas, Ünlüce’nin bir gönderisine şu tespiti bırakmış “Ayşe Ünlüce bir halk hareketine dönüşüyor.” 

Tespite katılmakla beraber, daha mikro ve ihtiyacı karşılayan bir detay var. Ünlüce, kısa sürede kadın hareketine de dönüştü. Diğer kesimlerden önce, Eskişehir’in toplumsal kimyasına uygun stili sayesinde kadınların sinesine imzayı attı bile. Yalnız, kadınların yoğun sevgisine mazhar olması kadın olmakla açıklanacak vasatta değil. Ötesi söz konusu. Cumhuriyetin sosyal kalkınma hedeflerine ulaşabildiğini görmek, hemşehrilerin tutumunu Ünlüce tarafına çevirdi. 

Haşin tutkularla açılan yerel seçim defteri, sayfalarına diplomatik kibarlıkla devam ediyor. Melih Aydın ve Oğuz Beki’nin bu konuda pürüz yaşatmadığını, mutedil davrandığını biliyoruz. Lakin kabul etmeliyiz ki Nebi Hatipoğlu da nezaket haddine vardı. 

STRATEJİK AYAK

Yılmaz Hoca sonrasında kopacağı zannedilen tufan, Ahmet Ataç’ın desteğiyle tarihe karıştı. Sabrına, samimiyetine, ilkeli davranışlarına, usûl bilmesine emin olduğumuz Ataç, tartışmasız ağırlığını masaya koyarak Ünlüce’nin yanında yer alacağını belli etti ve seçmenin yüreğine su serpti. 

Ahmet Ataç’ın takdire şayan büyüklüğü, teyakkuzun önüne rehaveti geçirmemeli yine de. 31 Mart kutlamasını baltalayacak muhtelif hatalar hâlâ uyanık. 

Koordinasyondan bihaber, kendi başına karar alan belki 23 belki de 78 farklı ekip, faydadan çok zarar getiriyor. Taktikte eşgüdüm, söylem birliği, yekvücut inanç, iletişim zekâsı, sosyolojik altyapı, konjonktürel okuma yoksa avuçlarda stres teri kalır. 

Naçizane öneride bulunayım:

Yılmaz Hoca’nın somut eserleri bir kenara, Hoca asıl on ikisini soyut değerlerden vurdu. Hangimiz bilim deney merkezindeki bir çocuğun, ziyaretle başlayan ancak çığır açmayla sonuçlanabilecek hevesini hesaplayabilir? Hangimiz sualtı dünyasının aracı olacağı kıvılcımı, millî hayallerde ateş olarak görebilir şimdiden? 

Biliyorum, soyut düşünmekte zorlandığımız defalarca belgelendi. Ancak Büyükerşen’in büyüsü tam da buydu; gelişmiş yaşam düzeni. 

Mevzunun yanisine gelelim. 

Murakami’nin tedrisatından geçmiş Ünlüce’yi, “Işık ılık süt iç.” düzeyindeki Türkçesiyle savunmaya meyletmesin kimse. Rakiplere kahkaha attırmak istiyorlarsa devam edebilirler. Zira tek yapabilecekleri rencide hak eden söylemler. Kültürsüz yalakalara benden acı bir alkış (çıkarsız emekçilere selam olsun). 

Durun. Yapmayın. Susun. Gizlenin.

Bırakın da Ayşe Ünlüce seçimi kazansın…