Geçtiğimiz hafta sonu yapılan CHP Kurultayı, partililer için ayrı bir heyecan yarattı; ancak Eskişehirliler için çok daha özel bir anlam taşıdı.
Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Ayşe Ünlüce, kurultayın divan başkanlığını üstlenerek, hem genel Türk siyasetinde hem de CHP tarihinde Eskişehir adına özel bir sayfa açmış oldu.
Haberlerin ve sosyal medya paylaşımlarının altına şöyle bir göz attım; “Yürü be abam” diyen Çiftelerliler mi dersiniz, “Her makama yakışıyorsun kızım” diyen Seyitgazili amcalar mı… “Canım başkanımlar, bu şehirde tek Ayşe Ünlüce” sloganları neredeyse her paylaşımın altında adeta kendiliğinden birikiyordu.
Bu sevgi elbette tesadüf değil. Göreve geldiği günden beri kimseyi ötekileştirmeyen Ünlüce, kimse tarafından da bir ‘öteki’ olarak görülmüyor; aksine evin içinden biri gibi kabul görüyor. Seçim döneminde “tanınırlığı yeterli değil” eleştirilerini emeğiyle, sahadaki gayretiyle yerle bir eden Ünlüce, bana kalırsa çok daha zor bir işi başardı: Tanındıkça sevilmeyi…
Zira artık mesele tanınmak değil; iletişimin bu kadar yoğun olduğu bir çağda esas sınav, tanındıkça saygınlığı ve itibarı koruyabilmek. Ünlüce ise bunu korumakla kalmadı, üstüne bir de saygınlığına yeni bir seviye ekledi.
Unutmayalım, Ayşe Ünlüce aslında yalnızca bir büyükşehir koltuğuna oturmadı.
O koltuk, bir duayenin emaneti, iki “deve dişi” kadar güçlü ismin hedeflediği, seçimde ise yenilgiyi kolay kolay hazmedemeyecek bir rakibi eleyerek kazanılmış bir koltuktu.
Yani ben-merkezci bir politik tavır için fazlasıyla uygun bir zemin vardı elinde.
Ancak Ünlüce, ayaklarını yerden kesmeden, kibir kanatlarına hiç ihtiyaç duymadan, bugün ona duyulan saygıyı perçinleyen o zor yolu seçti.
Hem de bir strateji ürünü gibi değil; tamamen doğal, olduğu gibi…
***
Gelelim kurultaya…
CHP’nin belki de en zorlu kurultaylarından biriydi bu…
Ünlüce, “eskinin ölemediği, yeninin bir türlü doğamadığı” bir dönemin ebeliğini yaptı. Bu süreci alnının akıyla tamamladı.
Kurultaydaki duruşu, kullandığı dil, gösterdiği temsil gücü; Eskişehir’in, Türk siyasetine ne kadar güçlü bir katkı sunabileceğini de göstermedi mi sizce de?
Şairin dediği gibi, insan yaşadığı yere benziyor olmalı.
Ünlüce de, Yunus Emre’nin memleketinden geldiğini, o salonun havasına Eskişehir’in sakinliğini, temizliğini ve adalet duygusunu taşıyarak gösterdi.
Kurultay divanını bir anlamda Yunus Emre divanına çevirmesi de bu açıdan bakıldığında hiç de tesadüf değildir.
Yani ablamız Eskişehirlidir ve de Eskişehir’dir ablamız…