Eminim birçoğumuz geçmişteki mutlu bir anını aynı kişilerle tekrar tekrar yaşamayı arzular. Hayatın zorluklarından uzak, saf mutluluğun ve sevginin olduğu o güzel dönemleri yaşamayı…

Cahit Sıtkı TARANCI… Türk Edebiyatı’nda kısa sürede müthiş eserler vermiş şairlerinden biri. -Diğeri de bence Orhan Veli- Hepimiz onu “Otuz Beş Yaş” şiiri ile tanıyoruz. Ne müthiş şiirdir! “Ölüm” gibi kaçınılmaz bir son karşısında yaşamayı seven bir insanın çaresizliğini ortaya koyar. İnsanın doğduktan sonra yavaş yavaş ölmeye başladığını çarpıcı bir şekilde ortaya koyar.

Zaten Cahit Sıtkı için ölüm, doğduğumuz anda mahkum olduğumuz bir gerçek. Ciğerlerimize dolan ilk oksijen ile birlikte hayatın bizi çarptırdığı süre boyunca bu dünya hapishanesinde çilemizi doldurup ardından “özgürlüğe” kavuşmaktır onun için. Yaşamak, dev bir yalandan ibarettir. Cahit Sıtkı’nın deyimiyle “bütün korkular hep ‘hülya’ ve bütün gördükleri de ‘rüya’dan ibarettir.”

Otuz Beş Yaş şiirini okuduğumuzda onda şairin vücudunda ve hayatında gerçekleşen değişikliklerin şairde yarattığı ıstırabı, insanın ölümlü oluşunu ve ölümünü hiçbir metafizik fikre kapılmadan ve hiçbir şeyde teselli aramadan gözlerimizin önüne serdiğini görürüz. Cahit Sıtkı, ölüm karşısında dine sarılmaz, öldükten sonra insanın çiçekte, böcekte, tabiatta yaşamaya devam edeceğine inanır.

Otuz beş yaşında olmak Cahit Sıtkı için hayatın yarısında olduğunun göstergesidir. Cahit Sıtkı, “yaşam bir yoldur/yolculuktur” metaforunu şiirin ilk dizelerinde kullanarak sonunda ölüm olan serüveninin bir gün biteceğini bize anlatır. Otuz beş yaşında olmak da bu yolun artık yarısına gelindiğinin, gençliğinin yavaş yavaş sona erdiğinin ve artık ölüm fikrinin benliğini daha fazla işgal ettiğinin göstergesidir. Cahit Sıtkı adeta bir narsist gibi aynaya uzun uzun bakar, yüzünde değişen hatları inceler ve geçip giden gençliğine üzülür.

Cahit Sıtkı için ölüm, zaman içerisinde bir vurdumduymazlığa dönüşecektir. Madem ölümden kaçış yoktur, o zaman insan yaşadığı anın tadına varmalıdır. Bu anlayış Latin edebiyatının ünlü ozanı Horatius’un “Odes” şiirinin bir dizesinde geçen “gününü gün et, zamanın tadını çıkar, günü yakala, anı yaşa” anlamlarına gelen “carpe diem” anlayışı değil; “hülya” ve “rüya” metaforlarına sığınıp insanın gerçek dünyanın karmaşası ve sorumluluklarından kurtarması ve yaşanan anın önemli olduğu bilincine ulaşmasını anlatan bir anlayış olarak değerlendirmek gerekir. Aslında biraz da “kaçış” vardır.

Kaçış teması Servetifünun Dönemi ile edebiyatımıza girmiş bir olgudur. -Elbette öncesi de vardır, bu dönem itibariyle bu tema daha sık kullanıldığından böyle söyledim.- Kaçış teması şairlerimiz için dünya gerçeklerinden uzaklaşıp hatta belki de bu gerçeklerin karşısına aşılmaz duvarlar örüp rüyaya benzer kişisel bir dünyadır. Cumhuriyet Dönemi’nin ilk yıllarında pozitivist yaklaşımlar sergileyen şairler metafizik olgulardan uzaklaştıklarından ölüm gerçeğiyle bu tarz bir yaklaşımla yüzleşmek istemişlerdir.

Cahit Sıtkı, ölümü kendine yakıştıramaz. Her ne kadar yaşama olan sevgisi ve bağlılığı çok olsa da kendinde fark ettiği değişimler yavaş yavaş ölüme yaklaştığını anlamasına engel olamaz. Bu çaresizliğini de bir başka şiiri olan “Ben Ölecek Adam Değilim” şiirinde Kapımı çalıp durma ölüm, / Açmam; / Ben ölecek adam değilim dizelerinde görüyoruz.

Cahit Sıtkı’nın her ne kadar metafizik ögelerden uzak durduğundan bahsetsek de ömrünün yetmiş sene olacağını ve otuz beş yaşın da bu ömrün yarısı olduğuna olan inancını

Zebur’a dayandırabiliriz. Aslında doğrudan bir alıntılama yoktur, o okuyup etkilendiği Dante’nin yetmiş yaş ile ilgili söylemlerinden yola çıkarak bunu söylemiştir. Zebur’un “Mezmurlar” kısmında Hz. Davud Tanrı’ya şöyle dua eder: “Günlerimiz yetmiş yaşına yükselir.”  “Günlerim duman gibi tükeniyor… Ey Tanrı’m günlerimin ortasında beni alma!”. Hz. Davud’un bu duasından yola çıkarak “İlahi Komedya” adlı eserinin “Cehennem” bölümünde Hayat yolu ortasında kendimi / Karanlık bir orman içinde buldum / Anladım yolumu kaybettiğimidizelerini yazan Dante’den etkilenen Cahit Sıtkı, benzer ifadeleri “Otuz Beş Yaş” şiirinin ilk kıtasında Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder / Dante gibi ortasındayız ömründiyerek anlatmıştır.

Cahit Sıtkı için yaşlılık bir cezadır. Yaşlılıkta fiziksel diriliğin kaybedilmesi, gençken fark etmediğimiz ancak yaşlılıkta farkına vardığımız yaşamın zorlukları, ölüme ve ölüm fikrine yaklaşmış olmak, yalnızlık çekmek, hastalıkların vücudumuzda bıraktığı izler, yaşadığımız fiziksel değişimler… Hepsi yaşlılığın bize getirmiş olduğu ayrı ayrı cezalar. “Otuz Beş Yaş” şiirinin ikinci beşliğine baktığımızda şairin yaşadığı hezeyanı açıkça görüyoruz: Şakaklarıma kar mı yağdı ne var? / Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz? / Ya gözler altındaki mor halkalar?/ Neden böyle düşman görünürsünüz,/ Yıllar yılı dost bildiğim aynalar.

Artık “düşman görünen” aynalar, hayatın gerçeklerinden uzak kendi dünyasını oluşturan şairin, gerçeklerle yüzleşmesine neden olduğu için düşman olmuştur. Her ne kadar kendi dünyasında yaşama sevinci ile yaşıyor olsa da zamanın kendisinde bıraktığı izleri şairin yüzüne bir tokat vuruyormuşçasına ona gösterir.

Şiirin üçüncü, dördüncü ve beşinci beşliklerinde zamanın ne kadar hızlı aktığından söz edilmektedir. Özellikle üçüncü beşliğin ilk dizesinde yer alan Zamanla nasıl değişiyor insan sözü, zamanın insanları değiştirme gücüne sahip olduğunu bize açıkça gösterirken şairin de istemese de bu değişimi kabullendiği aktarılır. Değişim süreci ise şairin aynada gördüğü sureti ile eskiden çektirdiği fotoğrafları kıyaslamasıyla anlatılmaktadır. Bu karşılaştırmanın sonucunda şair, dehşete düşer ve gençken yaşadığı aşkları, heyecanları, sevinçleri artık birer uzak hatıra olarak görmeye başlar: Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız; / Hatırası bile yabancı gelir.

Beşinci ve altıncı beşliklerde şair, yaşlılığı betimler. Gençken farkına varmadığı kimi gerçeklerin farkına yaşlanınca vardığını söyler. Mısralarda geçen suyun insanı boğması, ateşin yakması, gökyüzünün başka renklerinin de olduğunu anlaması -gün batımındaki kızıllık, gecenin karanlığı gibi- kavramlar ile insanın yaşamı boyunca geçirdiği değişimlerin ancak yaşlılıkta anlayabileceğini anlatmaya çalışmıştır. Gençken hiç zorlanmadan yapılan şeylerin artık birer sorun hâline gelmesi gündelik işleri yapmanın zorlaşması gibi insanın yaşlandığını gösteren birtakım olguları kendinde fark eden şair yaşlanmayı kabul etmek zorunda kalır.

Şiirin bence en vurucu kısmı son beşliktir. Şairin şiirin ilk mısraından itibaren kaçtığı gerçeklerle yüzleştiği kısım yedinci beşliktir. Bu beşlikte geçen Neylersin ölüm herkesin başındamısraı şairin ölümü kabullenişinin göstergesidir.  Yine aynı beşlikte geçen Uyudun uyanamadın olacakmısraı “ölüm bir uykudur” inanışından hareketle “Uyku hafif bir ölümdür. Ölüm ise ağır bir uykudur.” hadisine ve Mevlânâ’nın Hayat bir uykudur, ölünce uyanır insan. / Sen erken davran, ölmeden önce uyan.dizelerine gönderme yapmaktadır. Uyku da ölüm gibi kişinin yaşamdan habersiz olmasına, olaylara ve durumlara tepki verememesine neden olmaktadır. Kişi uyurken adeta cansızdır. Tabi ki ölüm ile uyku arasındaki en büyük fark kişinin uykusundan uyanabilmesidir. Burada yukarıda bahsettiğim Mevlânâ’nın “ölünce uyanır insan” sözünü hatırlamak gerekir. Metafizik açıdan ölüm bir son değil yeni hayatın başlangıcı olarak kabul edilir. -Şeb-i Arus’u düşünelim.- Kişi dünyada ölerek aslında sonsuz alemdeki uykusundan uyanıp gerçek dünyadaki hayatına başlamış olur.

Sonuç olarak Cahit Sıtkı için yaşlanmak ve ölmek kaçmayı gerektiren iki temel olgudur. Her ne kadar bunlardan kaçmak istese de kaçamayacağının bilincindedir. Değişmenin getirmiş olduğu acı gerçekleri görmek istemez. -Ziya Osman Saba, Cahit Sıtkı’nın genç olma ya da genç gibi görünme çabası içinde olduğunu bu nedenle de tüm yaşamı boyunca kendinden oldukça küçük kadınlarla ilişki kurduğunu söyler. Cahit Sıtkı yaşı her ne kadar ilerlese de genç kalmanın çözümünün gençlerle birlikte olmaktan geçtiğine inanır.- Şair her ne kadar ölüme isyan edip ondan kaçmaya çalışsa da ölümün kaçınılmazlığını da kabullenir.

Peki, ben bu şiiri neden seçtim? Bugün 1 Mart 2024 ve ben Cahit Sıtkı’nın şiirinde bahsettiği gibi yolun yarısına gelmiş bulunuyorum. Cahit Sıtkı gibi aynaya her baktığımda yüzümde beliren çizgileri, sakallarımdaki beyazlıkları, hayatın yüzümde bıraktığı izleri gördükçe gençliğin kıymetini daha iyi anlıyorum. Çok değil on yıl önce çektirdiğim bir fotoğraf elime geçti; o fotoğrafta ne kadar genç ve enerji dolu olduğumu gördüm. O zamandan bugüne hayatıma giren insanları, kaybettiklerimi, yaşadığım aşkları düşündüm. Hepsi ne kadar kıymetliymiş… Hayatımın nasıl da göz açıp kapayıncaya kadar geçtiğini düşünüyorum.

Eminim birçoğumuz geçmişteki mutlu bir anını aynı kişilerle tekrar tekrar yaşamayı arzular. Hayatın zorluklarından uzak, saf mutluluğun ve sevginin olduğu o güzel dönemleri yaşamayı… Ünlü İskoç yazar James Matthew Barrie’nin en bilinen eseri “Peter Pan” romanındaki gibi “büyümeyi reddeden çocuk” olmayı ve hep çocuk kalmayı…

Bu yazıyı okuyan herkesin geçmişte mutlu olduğu andaki mutluluğu ömürlerinin kalanında her gün yaşamasını ve güzel günlerin yakında olduğunu bilmesini temenni ediyorum. Yazımı Kırgızların ünlü şairlerinden Alıkul Osmonov’un “Otuz Yaş” şiirinden bir kıtayla bitireceğim. İlginçtir, birbirlerini hiç tanımayan iki şair neredeyse aynı dönemlerde birbirlerine çok benzer iki şiir yazmıştır. Yine buna benzer bir durumu Gabriel Garcia Marquez’in “Yüzyıllık Yalnızlık” romanıyla Azerbaycan Türkü Mevlüt Süleymanlı’nın “Göç” romanında da görüyoruz. Demek ki insanların yaşadıkları olaylar ve karşılaştıkları durumlar ortak… Çok uzatmayayım ve sizi kıtayla baş başa bırakayım.

Bugün coştum, eser yoktur dünümden, 

Dün oynarken, geçmez yarın zihnimden. 

Beni aldatan gençliğimle işim yok, 

Yüz bulmuşum sanki biraz ölümden.! 

Onca günün, onca yılın olayı, 

Daha yeni, kaçmış gibi elimden...

DİPNOT: Otuz Beş Yaş şiirinin çözümlemesinde Doç. Dr. Adem Çalışkan’ın “Cahit Sıtkı Tarancı’nın (1910-1956) ‘Otuz Beş Yaş’ Adlı Şiiri ve Tahlili”, Dr. Şeyda Başlı’nın “Cahit Sıtkı Tarancı’nın ‘Otuz Beş Yaş’ Şiirinde Metaforik Yapının İnşası” ve Prof. Dr. Cüneyt Akın’ın “Otuz Yaş’tan Otuz Beş Yaşa Ölüm” makalelerinden faydalandım. Hocalarıma teşekkür ederim.